6 Ocak 2013 Pazar

Pİ'nin Yaşamı



HMMMM..FARKLI BİR BAKIÇ AÇISI:)

Haftasonu filmi bende izleme fırsatı buldum..Arkadaslarımla her birimiz farklı bir yorum yaptık film hakkında..İnternette gezinirken filme değişik bir bakış açısıyla yaklaşım gördüm ve paylaşmak istedim.



RSS Feed for This Post

Pi’nin Yaşamı

Bir Bengal kaplanıyla okyanusun ortasında aynı sandalda olsaydınız ne yapardınız? Filmin kahramanı Piscine gibi inançlı biriyseniz bu yolculuk sizi de Tanrı’ya çıkarabilirdi.
Emin Işık, Mevlana Hz’leri için “bugün yaşasaydı film yapardı” der. Pi’nin yaşamı’nı izlerken kendimi Hz.Mevlana’nın hikayelerinden birinin içinde hissettim. Film Yann Martel’in 2001 yılında yazdığı ödüllü romandan bir Japon senarist, Ang Lee tarafından sinemaya aktarılmış. Derin semboller içeriyor. Filmin kahramanı Pi, küçük yaşta hem budizmden, hem Hristiyanlıktan, hem de islam’dan etkileniyor ve inanıyor. Ailesi ise Pi’nin daha akılcı, rasyonalist bir yol seçmesinden yana. Öyle ki yemek sofrasında babası Pi’ye hayatta en hakiki mürşidin ilim olduğuna dair uzun bir nutuk çekiyor. Babasının uzun konuşmasını sabırla dinleyen Pi’nin karşılığı inancın rasyonaliteye okkalı bir tokadı mahiyetinde.
Nuh’un gemisi gibi hayvanlarla dolu batan gemiden kurtulan Pi, kendisini bir zebra, orangutan, sırtlan ve daha sonra ortaya çıkıveren ve sandalda yalnız kalacağı bir Bengal kaplanıyla (Richard Parker) aynı filikada buluyor. Filmdeki semboller çok çeşitli şekilde yorumlanabilir. Bn, deniz yolculuğunu tasavvuftaki seyr-i süluk, yani hayat, kaplanı ise Pi’nin nefsi olarak kabul edip izledim. “Onu ehlileştirmem mümkün değil ama belki terbiye edebilirim” diyordu çünkü Pi. O kadar emek verip terbiye etmesine karşın dönüp arkasına bile bakmadan çekip gitmesi de böylece yerli yerine oturuyor. Gündüz misafirlerine kucak açıp, gece etobur bitkilerle dolu bir ormana dönüşen, mirketlerle dolu kadın şeklindeki ada’yı da dünya olarak izledim. O kadar yoğun bir sembolizm var ki filmde her görüntüde, her diyalogda ayrı kapılar açılıyor. Filmin sonunda ise iki ayrı hikaye sunuluyor ve hangisinin doğru olduğuna dair karar seyirciye bırakılıyor. Çok ilginçtir, filmi izleyen inançlı insanlara sorduğumda ilk hikayeyi doğru bulduklarını söylüyorlar. Ateistler ise genelde ikinci hikayeyi doğru bulduklarını ve filmin açık bir “yamyamlık hikayesi” anlattığını söylüyorlar. Yazarın hangi hikayenin doğru olduğuna dair ipucu ise şu soruda gizli:
“Muz denizde yüzer mi?”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder